“Kafesli Evlerde Ağlar Çocuklar”
Dünya genelinde 1989 yılından itibaren kutlanan, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme" ile kabul edilen önemli bir gün var: "20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü". En fazla ülke tarafından imzalanan ve en kısa sürede yürürlüğe giren uluslararası belge olma özelliğine sahip olan "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme", dünyanın çocuklar konusunda ortak bir hassasiyet sergilediğini göstermektedir. Bu sözleşme çocukların karşılaştıkları hak ihlallerini görünür kılmak ve ihlallere karşı duyarlılığı artırmak için kabul edilmiştir.
"Dünya Çocuk Hakları Günü" bütün önemli günler gibi sadece bir gün değil, her gün önemsenmesi gereken bir gündür aslında. Nitekim çocuklar; dünyanın geleceğinin inşasında veya geleceğin daha iyi bir şekilde sürdürülebilirliği noktasında önemli role sahiptirler. Onların kendi haklarının bilincinde olmaları; bağımlı birey olmaktan çıkıp bağımsız birey olmalarına evrilen süreçte sağlam adımlar atmalarına yardımcı olmaktadır. Daha akilâne kararlar alabilmelerini ve hayatları boyunca her türlü haksızlığı ve istismarı olabildiğince kendilerinden uzak tutmalarını sağlamaktadır.
Çocuk haklarının kendisini daha derinden hissettirdiği cezaevlerine konuk olup; genel anlamda sıcak yuvalarından cezaevlerinin buğulu ve gri koğuşlarına uzanan, hatta gözlerini dünyaya direkt cezaevlerinde açan çocukların dokunaklı hayatlarına dokunmaya ne dersiniz?
Geçtiğimiz günlerde cezaevlerinde bin 752 tutuklu, 831 hükümlü çocuğun olduğu; annelerinin işledikleri suç nedeniyle anneleriyle beraber kalan çocukların sayısının ise 476 olduğu açıklandı. Gerek annelerinin suçlarının kurbanları olan gerekse işledikleri suçlardan dolayı cezaevlerinde bulunan çocukların; cezalandırılmalarından çok ıslaha ihtiyaçlarının olduğu ceza sistemimizin de bir gereğidir. Önceki sistemde yer alan "ders verici" mantalite yerini artık "onarıcı" mantaliteye bırakmaktadır.
Mevzuat uyarınca dışarıda bakacak kimsesi bulunmayan 0-6 yaş grubu çocuklar, cezaevinde anneleriyle birlikte kalmaktadır. Altı yaşına gelen çocuklar ise artık anneleriyle beraber kalamamakta, dışarıda bir yakınları varsa onlara ya da vasisine teslim edilmekte yoksa Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı il müdürlüklerinin ilgili birimlerine teslim edilmektedir. Çocuklar bu süreçte ilgili birimler tarafından annelerini görmeleri için cezaevine ziyarete götürülmektedirler.
Erich Fromm’un 0-6 yaş grubu ve sonrası ile alakalı olarak: "Bebek annenin koşulsuz sevgisine, fizyolojik olduğu kadar ruhsal korunmaya gereksinim duyar. Altı yaşından sonra ise, babanın sevgisine, onun otoritesine ve yönlendiriciliğine gereksinim duyar." şeklinde bir çıkarımı mevcuttur. Çocukların 0-6 yaş evresinde annelerinin yanında bulunmaları önemlidir ancak aynı zamanda cezaevi otoritesi altında olmaları onları ılımlı ve sevgi dolu bir gerçeklikten uzaklaştırmaktadır. Bu noktada infaz koruma memurlarına, cezaevi idaresine, sosyal çalışmacılara, pedagoglara veya psikologlara önemli görevler düşmektedir.
Ayrıca E. Fromm: "Ruhsal sağlığı ve olgunluğu başarmanın temelinde, ana yönelimli bağlılıktan baba yönelimli bağlılığa doğru gelişmenin sonundaki sentez yatmaktadır. Bu gelişmenin başarısızlıkla sonuçlanması, nevrozların temelini oluşturur." diyerek geçiş döneminin önemini vurgulamaktadır. Genele yönelik bir bakış açısıyla yapılan bu değerlendirmelerin spesifik anlamda cezaevindeki çocuklar bakımından daha hassas düzeyde çözümlenmesi gerektiği dikkate değerdir.
Cezaevlerindeki çocukların durumlarına biraz daha eğilecek olursak; oyuncak seçimlerinin güvenlik nedeniyle sınırlı olması, çocukların fiziksel ve mental gelişimleri açısından yeterli düzeyde gıda alamamaları, bir koğuşta gürültüden imtina etmek için sadece bir çocuğun kalabilmesi, buna bağlı olarak çocukların paylaşım duygularının gelişememesi, bir şekilde suça karışmış farklı farklı ruhsal durumdaki insanlar ile çocukların iç içe yaşamaları ve sayamayacağımız birçok durum söz konusudur.
Aynı koğuşta birden fazla çocuğun kalamaması nedeniyle duygusal, davranışsal ve sosyal gelişim açısından birçok sıkıntı gözlemlenmektedir. Bu sıkıntıları bertaraf etmek adına çocuklara, diğer çocuklarla etkileşimleri ve kişisel gelişimlerine yönelik olarak cezaevi kreşlerinde günün belirli saatlerinde bulunma imkânı tanınmaktadır. Ancak bütün cezaevlerinde kreş bulunmamaktadır. Buna bağlı olarak bazı cezaevlerinde çocuklar kreş için dışarıya gönderilmektedir, bazılarında ise bunu sağlayacak donanım (araç, personel) bulunmadığı için gönderilememektedirler.
Tüm bu durumların sonucu olarak aslında topluma sıkıntılı bireyler kazandırılmaktadır. Bir suçluyla beraber en az bir suçlu doğmaktadır. Özellikle cezaevi içerisinde doğan çocuklar, kendi yaşıtlarıyla aralarında uçurumlar oluşacak şekilde büyümekte ve dış dünyaya adaptasyonlarında büyük zorluklar yaşamaktadır. Onlara cezaevlerinin kasvetli havasını teneffüs ettirmemek için gerçekleştirilen ve geliştirilen farklı özelliklere sahip projeler mevcuttur. Gerek devlet eliyle gerekse ilgili bakanlıktan alınan izinler neticesinde platformlar eliyle yürütülen kutsal bir görev icra edilmektedir. Yüreklerini ortaya koyarak birçoğunun gönüllü katıldığı projeler bir nebze de olsa içimizdeki umudu yeşertmektedir.
Bu projeler kapsamında; çocukların eğlenmeleri ve öğrenebilmeleri için anaokulları açılmakta, doğayla tanışabilmeleri ve kaynaşabilmeleri için yeşil alanlar oluşturulmakta, çeşitli oyun alanları kurulmakta, beslenmeleri için yeterli düzeyde gıda takviyesi yapılmakta adeta cezaevlerinde rahat ve hür bir ortam inşa edilmeye çalışılmaktadır. Hatta çocuklar dışarı hayatına çıkarılmakta ve türlü etkinliklerle cezaevlerinin baskılamalarından soyutlanmalarına çalışılmaktadır. Pedagog, psikolog ve sosyal çalışmacıların bu alan üzerine daha fazla eğilerek ve halkı da bu temelde bilinçlendirerek çocukların topluma kazandırılması sağlanmaktadır ve sağlanmaya da devam edilmelidir.
Dünyayı bir çocuk gözünden görmemiz için olağanüstü özelliklere sahip olmamıza gerek yok. Küçücük bir empati duygusuyla cezaevlerindeki çocukları anlayabilir ve bu konuda duyarlı davranabiliriz. Bir yetişkinin bile olumsuz yönde etkilenmesine sebebiyet veren dört duvar, bir çocuk için sadece gökyüzünün değil yüreğinin ve bedeninin tellerle kaplanması demektir. Son söz olarak: Kafesli evlerde çocukların ağlamaması ümidiyle…
AĞRI BAROSU KADIN VE ÇOCUK HAKLARI
KOMİSYON ÜYESİ
AV.MELTEM YARDIMCI