Yargının tek amacı ahlaki görevler toplamı olan iş bu adaleti sağlamak ve adaletin tecellisine hizmet etmektir. Yargı bunun için vardır ve bu amaç için “tarafsız ve bağımsız” olmak durumundadır.
Her adli yıl açılışında yargısal bir takım sorunlar dile gelmekte ve bu sorunların çözümü için maalesef adım atılmamaktadır. Evet, yargının birçok sorunu olmakla birlikte birçok sorunun altına imza atan da yargının kendisidir.
Yargının teknik olarak donatılmamış mekânlarda çalışmasında tutun, her bir hâkimin veya savcının baktığı dosya sayısına kadar, özellikle üst mahkemelerde her bir dosyanın incelenmesi için zorunlu olarak ayrılan bir iki dakikalık zaman mevhumundan tutun, bazı ilçelerde mal müdürlüğü, nüfus müdürlüğü ve kaymakamlık binalarında kendilerine ayrılmış dar ve köhne yerlerde hizmet vermesine kadar "‘mali kaynak ve teknik araç yetersizliği” dahil olmak üzere kadar birçok sorunu bulunmaktadır.
Bunun yanında yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını zedeleyecek “siyasallaşma sorunu” “tutuklama sorunu” “KCK davalarından çok sık gördüğümüz gizli tanıklarla davayı neticelendirme sorunu” “çok rahatlıkla alınan iletişimin tespiti ve dinlenmesi sorunu” "dosyalarda avukatın vekâlet ibrazı durumunda alınan gizlilik kararı sorunu” “vekâletin var mı? Yok mu? Tartışması üzerinde yürüyen dosya inceleme sorunu” “vargının üç kurucu unsurundan olan savunmayı kabullenme ve savunmaya saygı sorunu” genel itibarı ile yargının yüzleşmesi gereken sorunlardır.
“Yargının siyasallaşması” tarafsızlığım ve bağımsızlığını elbette zedeleyecektir. Tarafsız ve bağımsız olmayan bir yargının adaleti gerçekleştirmesi beklenemez. Yargının siyaset ve iktidara bağımlı olmadan, birey devlet ikileminde devletin yüksek menfaatlerini koruma anlayışı ile hareket etmeden ve hukuk zemininden uzaklaşmadan bir yaklaşım ortaya kovması gerekmektedir. Yargının, halk adına yetki kullanan otorite olarak kendisini görmesi ve düşünce özgürlüğü ile devlete karşı işlendiği iddia edilen suçlarda hukuki parametrelere göre hareket etmesi elzemdir. Aksi durum hem yargının siyasallaşması hem de siyasetin hukuk alanına nüfuz etmesi sonucunu doğurur. Bu da bir toplum için en tehlikeli durumdur.
Bir ülkede farklı soruşturma ve kovuşturmalarda 50’ ye yakın meslektaşımız hakkında; eline silah almadığı ve bu eksende isyan etmediği halde “Terörist” oldukları gerekçesi ile dava açılıyor ve bu kişiler tutuklu yargılanıyorlarsa burada yargının hukuki bir tutum takındığı yönünde toplumda ciddi soru işaretleri bulunmaktadır.
Yargıda birliğinin sağlanması ve tabi hâkim ilkesine aykırı olan, İstiklal mahkemeleri. Sıkıyönetim Mahkemeleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Özel Yetkili Mahkemelerin devamı olan Terörle Mücadele Kanunun 10. maddesine göre kurulan “Terör Mahkemelerinin” kaldırılması gerekmektedir. Bu anlayış ile kurulan mahkemeler sağlıklı ve hukuki bir yargılama yapmaktan uzak bir intiba uyandırmışlardır. Devletin taraf olduğu bazı suçların muhakemesinin bu mahkemelerde görülüyor olması durumu “devletin âli menfaatlerini” gözetme anlayışını ve tartışmasını da beraberinde getirmiş bulunmaktadır. Bu eksende yapılan yargılamalar sonucu bu mahkemelerin vermiş olduğu kararların geneli toplumun bir kesiminin vicdanında kabul görmemiştir. Buralarda yargılanan kişilerin toplum vicdanında aklandıklarını dair algıyı ifade etmek isterim.
'Türkiye son dönemlerde “Tunus” ile başlayan “Suriye” ile devam eden Ortadoğu coğrafyasında ki halkların iktidar değişimleri ve değişim istekleri karşısında kayıtsız kakımamış, uluslar arası güç dengelerinin yaklaşımlarını ve değişen koşulları de hesaba katarak, kendi dinamiklerinin istemlerini ve taleplerini ıskalamadan bir süreç başlatmış ve tarihi bir dönemeçte geçmektedir. Siyasal ve toplumsal sorunların çözümü konusunda değişen dünya iklime ayak uydurma, geçmişi ile hesaplaşmaya dair adına ister çözüm ister barış süreci denilsin; demokratik bir perspektif geliştirmiş durumdadır. Bu süreçte PKK sınır dışına çekilmiş, bütün unsurları ateşkes ilan etmiştir. Akil İnsanlar Heyeti oluşturulmuş, oluşturulan bu heyet tüm Türkiye sathında etkili ve üretken olmaya çalışmış ve raporlarını ibraz etmişlerdir. Dolavsıyla bu atmosferde siyaset kurumu, Kürt Siyasal Herekti, Sivil Toplum Örgütleri, Dernekler, Sendikalar, Odalar, Meslek Örgütleri, Kadın Hareketleri ve Demokratik tüm aygıtlar hep birlikte hassas davranmış, sürecin ruhuna uygun “eksik ve yetersiz” de olsa bir takım yaklaşımlar ortaya koymuştur. Ancak yargının bu süreçte aynı hassasiyeti ortaya koyduğunu söylemek çok güçtür. Zira birçok yargı paketi siyasi tutukluların durumunu iyileştirmesine rağmen bu paketler yargı duvarına çarpmış ve bu demokratikleşme paketleri amacına ulaşmamıştır. Yargı yasamanın bu konuda ortaya koyduğu mesajları algılamada zorlanmış ya da bilinçli bir şekilde hayata geçirmem iştir.
Türkiye'nin insan hakları ve demokratik sorunlarının çözümüne çare olacak husus yeni bir anayasadır. Yerel Yönetimleri güçlendirecek, katı merkeziyetçi anlayışı yumuşatacak, başta anadil eğitimi olmak üzere siyasal/kültürel haklarda demokratik yaklaşımı benimseyecek, ortak vatandaşlık temelinde bir arada yaşamanın koşullarını yaratacak, belli bir inancı ve etnisiteyi referans almayan, tüm halkların ve farklılıkların kendisinde bir şeyler gördüğü Sivil/Demokratik bir anayasa ancak ve ancak temel demokratik sorunların çözümünde başat rol oynayabilir. Bu gerekçeler ile yeni bir Anayasa ile ciddi yol temizliği yapılabilir diyor; 2013/ 2014 adli yılının daha özgürlükçü, daha demokratik ve hukukun tüm kural ve kaidelerinin eksiksiz uygulandığı bir Türkiye zemininde yapılması dileği ile&S230; Hepinizi saygı ile selamlıyorum.
Avukat Ali ARTUK
Ağrı Barosu Başkanı
Değerli Meslektaşlarım, Saygıdeğer konuklar. 2013-2014 Adli yılın, her yıl olduğu gibi bu günde hep birlikte açılışını gerçekleştirmenin mutluluk ve heyecanı içerisindeyiz. Hak sahibine hakkını geciktirmeden en kısa sürede teslim edebilmenin verdiği iç huzuru biz adalet mensuplarının tek hedefi ve yegane gayesi olmalıdır. Adaletin tesisi toplumda yalnızca düzen ve dirliği sağlamakla kalmaz aynı zamanda belki de daha önemlisi bireylerin kalbine yaşama sevinci ve geleceğe dair en güçlü umutları da yerleştirir. Adaletten yoksun olan toplumlar sadece haklarını kaybetmiş olmazlar. Hak kavramları yanında iyiye ve güzele olan inançlarını ve geleceğe dair tüm umutlarını da kaybederler. İşte bizler okyanusların tüm hırçın dalgalarına rağmen ışığı sündürmeden gemilere yol göstermeye devam eden deniz fenerleri gibi topluma daima doğru yönü gösterdiğimiz ve onların kalplerindeki umutlarını yaşata bildiğimiz ölçüde ancak üstümüze düşen adalet görevini yerine getirmiş sayıla biliriz. Belki de bu sayede temiz duygularla bezenmiş umut dolu bir geleceği çocuklarımıza hazırlamanın engin hazzını da kalplerimizde hissede bilme imkanı bulacağız. Bir büyük düşünürün dediği gibi hukuk ve adalet: hiç kimse onu bulandıramadığı ve ihlal etmediği sürece teneffüs ettiğimiz hava gibi görünmez ve tutulmaz bir şekilde etrafımızı kaplar. Hukuk ancak kaybettiğimizi anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir. Tüm bu duygu ve düşünceler ile kamu vicdanında adaletin gerçekleştiği kanaat ve inancını oluşturacak kararlara imza attığımız yeni adli yılımızın Ülkemize, Adliyemize, Baromuza ve Tüm Ağrımıza hayırlı olmasını temenni eder hepinize saygılar sunaraım.
Hamdi VURAL
Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı
Sayın valim, belediye başkanım, ağır ceza mahkemesi başkanım, Kıymetli meslektaşlarım , baromuzun değerli tesilcileri ve ilimizin kurum amirleri ve saygıdeğer misafirler; Sözlerime baslarken sizleri saygı ve sevgi ile selamlıyorum Hepiniz hoş geldiniz.. Öncelikle 2013-2014 Adli Yılının, ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa adalet, barış, huzur ve mutluluk getirmesini diliyorum, Bilindiği gibi her yıl belli tarihler arasında adli ara verme tatili uygulandıktan sonra Eylül ayında yeni adli yıl başlamaktadır. Hepimiz yeni bir heyecanla ve sevinçle adli tatil sonrası adliyelerimize memleketlerimizden dönüp geldik. İnşallah çok güzel bir çalışma yılı daha hepimizi beklemektedir. Bu vesile ile bir iki hususa değinmek istiyorum. Adalet duygusu ve bu duygunun tatmin edilmesi ihtiyacı toplumla ve onu oluşturan bireylerle devlet arasındaki en gerçekçi ve soyut bağdır.Bu soyut bağ, yargı düzeni tarafından somutlaştırılarak kurulur, işletilir ve geliştirilir. Ancak bu bağ, sadece yargı sisteminin performansı ile ilgili değildir. Bu duygu ülkedeki hukukun üstünlüğüne olan inanç, demokrasi düzeyi, ahlaki değerler ve toplumsal beklentiler olgularla da ciddi biçimde desteklenmelidir. Her bir adliye mensubunun bu duyguyu sürekli canlı tutma sorumluluğu olduğu aynı sorumluluk ülkedeki bütün idareci ve kamu görevlileri içinde geçerlidir. Yargının, yasamanın ve idarenin adaletsiz uygulamaları ülkedeki devlete olan inancı da kökünden sarsıcı sorunlar doğurabilecektir. Devletlerin uzun ömürlü olabilmesinin en önemli ölçütlerinden birisi de yine hukukun üstünlüğü prensibidir. Hukukun üstünlüğü, yönetenlerin egemenlik yetkisine dayanarak bizzat kendi koydukları kurallarla kendilerinin de bağlı olmaları şeklinde ortaya çıkmaktadır. O halde tüm vatandaşları nasıl hukuka saygılı olmaya, adalete güvenmeye davet ediyorsak, yargı mensubu ve kamu görevlisi de aynı duygulara hizmet edici tavır ve davranışlar sergilemeli ve adalet duygusunu sürekli canlı tutmalıdır. Görev anlayışı da bu ilkeler çerçevesinde olmalıdır. Yeniden herkesin adlî yılını kutluyor herkese iyi çalışmalar diliyorum
Sadi DOĞAN
Ağrı Cumhuriyet Başsavcısı